İçimden Geldiği Gibi...


Saat gecenin bir yarısı... Bir sağa dönüyorum, bir sola dönüyorum, ama uykudan eser yok... Kafamdan binbir düşünceler geçiyor. Uçup gideceğine yazıya dökülsünler istedim. Gecenin bu saatinde ev halkı uyumuş, sokaklar bomboş, sessizlik hali... Severim bu zamanları. Yazı konusunda kendimi en verimli hissettiğim saatlerdir gece yarıları...

Son 2 haftadır geceleri uyumakta zorlanıyorum, uyku gelmek bilmiyor bir türlü, uykuyuda bir o kadar severim halbuki... Neden acaba? Hep gündüz olsun, hep birşeylerle uğraşayım istiyorum sanırım o sebepten uykuyuda postalıyorum.

Bursa'ya gitme vaktim yaklaştı. 4 aydır Mersin'deyim. Üniversiteyi kazandığımdan beri ilk defa bu kadar uzun kaldım Mersin'de. Bu yıl daha dolu yaşadım Mersin'i. İyot kokusu, bunaltan sıcağı, yakan güneşi, evimin sıcaklığı... Alıştım Mersin'e, şimdi gitmekte zor, kalmakta... Bir an önce gitmem lazım Bursa'ya, yapacak çok işim var, beni bekleyen sevdiklerim, dostlarım ve en önemlisi sorumluluklarım var... Bu yıl çok yoğunum. Ne zaman ben son sınıf oldum diye düşünmeden edemiyorum... Zaman hızla akıp geçiyor. İşte bitiyor okul, okul hem bitsin hem de bitmesin istiyorum...

Güzel planlarım, hedeflerim var geleceğime dair ve atacağım adımlarım... Uçmasın, kaybolmasınlar istiyorum. Umutluyum, inançlıyım gideceğim bu zorlu yolda. Kendimi pozitif düşünmeye kanalize ettiğim şu günlerde, umutlarımı söndürecek olumsuz hiçbir sözcüğe tahammülüm yok!! Üzgünüm, kulaklarım tıkalı, duymuyorum...!

Çok kılişedir, herkesin dilindedir bu cümle; 'inanmak başarmanın yarısır' diye. Ama gerçektir... İnsanlar kendi mutsuzluklarını da, olumsuzluklarını da, başarılarını da kendi yaratır bir anlamda. Umutlarını kaybettiği ya da kazandığı, güvenin tavan yaptığı ya da tersinin olduğu zaman; yastığa başın konulduğu, ve kişinin kendisiyle başbaşa kaldığı zamandır. İşte bu zaman dilimlerini kolluyor ve umutla, inançla bakıyorum geleceğime, yapacaklarıma...

Bir şey söyleyeyim mi, hala uykum yok! Ama uyumam lazım... Bugün bir yıldız kaydı, gökyüzündeki ışıltısını gördüm, böyle uzayıp gitti kayboldu sonra ışığı...Mutlu oldum, ilk defa şahit olmuştum. Bu kayan yıldızın benim için olduğuna inanarak, bir değil bir çok dilek tuttum! Dileklerimi söylemem, bende saklı, kimbilir gerçekleşirlerse birgün elbet birgün paylaşırım, belki uzak belki çok yakın günlerde...!!!

'Dizi' Olduk Çıktık !!!


Eylül ayı geldi. Hoşgeldi. Eylül ayı demek tatilin artık bittiğine, yeni iş, eğitim, öğretim yılına başlandığına işarettir. Bu ayda, yeni planlar yapılır, yeni döneme hazırlıklar tamamlanır. Güz mevsimi başlar! Ama bu, ülkenin güneyinde yaşayan insanlar için maalesef geçerli değil, hala sıcak hala sıcak... Eylül mevsim olarak güzü hissettiremedi bize.

Okulum da çok yakın bir zamanda açılıyor, yeniden kaydımı oldum, ders seçimimi yaptım, kısacası yeni döneme hazırım. Umarım başarılı bir öğretim yılı olur benim için ve arkadaşlarım için...

Vitrinlere yeni sezon kıyafetleri gelmiş, televizyonlarda da basbas yeni dizilerin fragmanları dönüyor. Hangi kanalı açsam yeni bir dizi! Başım döndü, takip edemez oldum. Asıl bugün vurgulamak istediğim konu şu dizi furyasına değineceğim. Televizyondaki envai çeşit dizilere fena takıldım. Sayamıyorum artık, o kadar çok varlar ki !...

Televizyonun ülkemizde izleyici kitlesi oldukça fazla. Bunu hepimiz biliyoruz. Bunun farkında olan dizi yapımcıları bu fırsatı kaçırmıyor, her sezon yeni diziler yapmaya devam ediyorlar, bu dizilerden birçoğu tutmadığı içinde yayından kalkıyor, yazık oluyor, onca emeğe, oyunculara, set ekibine v.s... Yüzünü bir daha görmediğim kendini oyuncu sanan insanların fazlasıyla türemesi de cabası! Televizyonun bu durumu insanı fazlasıyla düşündürmüyor değil. Türk izleyicisi akşam işinden, okulundan geldikten sonra, hep dizi mi izlemek istiyor, yoksa dizi izlemeye mi zorlatılıyor?

Bu soruyu yapımcılara sorsak "insanların istemediği bir şey tutmaz, onlar istiyor bizde yapıyoruz" derler, peki ya seyirciye başka seçenek bırakılmıyorsa haliyle seyircide bu dizileri izlemek durumunda kalıyorsa? Benim takıldığım diğer konu bu kadar çok dizinin olması, insanlar kaça bölünecek? O zaman ev içinde bireylerin birbirleriyle sohbeti filan kalmayacak, asosyal insanlar olarak hergün sanal dünyalara konuk olacağız demektir.

Diziler yapılmasın demiyorum, elbette yapılsın, ama fazlası olunca kabak tadı veriyor artık. Kanaatimce dizilere verilen bu kadar para, emek, Türk sinemasına verilse ortaya görsel olarak kaliteli, yüksek ücretlerle yapılan dünya çapında ünü duyulmuş Türk yapımı filmler ortaya çıkar, ama ne yazıkki ülkemizde bu bilinç yok!

Aslında Türk seyircisi bu dizilerle uyutulmak isteniyor, bu da çok güzel başarılıyor, bu yüzden araştırmaya, okumaya zaman ayırılmıyor, okur-yazar oranı ülkemizde azınlıkta kalmaktan öteye geçemiyor. Aslında bu bir döngü, ülkenin ekonomik düzeyi, eğitim seviyesine; eğitim seviyesi ülkenin medyasına, sanatına, politikasına yansıyor. Bu zincirden biri bozuksa diğerlerini de etkiliyor. Aslında bu zincir sistemini bütünüyle görmeli, bütünüyle eleştirilmeli, iyileştirilmeli.

Bu konuda hemen hergün yazan eğitimciler, yazarlar var. Ciddi ciddi rakamlarla konuşan, tehlikeyi sezdirmek isteyenlerin sesi, ülkemizde sadece yazılarda kalıyor, duyulmuyor, duyulmak istenmiyor! Kısacası herkesin işine geldiği gibi... Ne dersiniz hala umut var mı?