Çiğdem Anat ve On Kadın


Son zamanlarda dikkatimi çeken bir program oldu. Ntv'de yayınlanan "On Kadın" programı. Program, farklı kulvarlarda mesleklerinde iyi yerlere gelmiş bilgili, kültürlü bayanların bir arada bulunduğu bir program. Programda çok renkli simalarıda görmek mümkün: Oya Başar, Gönül Yazar, Günseli Kato, Güzide Duran, Hülya Uğur Tanrıöver, Funda Özkalyoncu. Her hafta bir konuk çağırılıyor ve çağrılan konuğa, bayanlar sorularını yönlendiriyor.

On bayanı neye göre seçtiklerini merak ettim ve internette dolaşırken programın sunucusu Çiğdem Anat'ın röportajını aynen aktarıyorum " Kadınları seçerken farklı meslek gruplarından olmalarına, yaşam tecrübelerinin bol olmasına, ekip çalışmasına yatkın olmalarına, farklı görüşlere tahammülü olmalarına" dikkat ettiklerini söylüyor.

Program 2 saat ve haftada 1 gün. İzlerken, beğendiğiniz bir konuk varsa merak ettiğiniz bir soruyu muhakkak bu on bayandan biri soruyor. Bu da seyirciyi ekrana kitliyor. Farklı fikirlerin, soruların olmasından olsa gerek izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz. Program bittiğinde tadı damağında kalıyor, bu da programın uzun süreli olacağının bir göstergesi. Dileğim böyle güzel programların uzun süreli olması...

Ve insan...


Hayat denilen kimimiz için uzun ya da kısa o süreç... Hayat; bu 5 harfin içinde ne yaşam öyküleri, ne anlamlar barındırıyor. Bügünkü yazımda tüm olayların aktörü insanı ele almak istedim...

Doğaya hükmedebilen ve her şeye anlam yükleyen, gören, düşünen, ya da düşünemeyen varlık insan! Kimi zaman savaş aktörü, kimi zaman mucit, belkide sadece yiyen içen ölen varlık... Orada burada şurada her yerde. Kısacası hayatın içinde... Kendinizi hayattan soyutladığınız oldu mu? Ya da bakabildiniz mi hayata dışarıdan, televizyon seyreder gibi... İstediniz; ama bakmadınız çünkü siz hayatın parçasısınız ruhunuz beyniniz neyi görüyor düşünüyorsa siz osunuz. Bazen görmek istediğinizsiniz, bazen de kendinizden kaçansınız.

Televizyonda bir savaş haberi, birbirini katleden insanlar, açlıktan nefesi kokan insanlar ve yine bir şehit haberi, şahitsiniz çevrenizde tüm olup bitenlere... Ve bilirsiniz tüm bu acı olayların baş aktörünü. Çünkü siz insanı bilirsiniz. Biz büyüdükçe kirlendi "dünya". Ne dünya ne de doğa şahit olmak istedi kendi organlarının insan tarafından yok olmasına... En sonundan o da küstü insana... Ağaçlar meyve vermez, çiçekler açmaz oldu bombaların bittiği yerde, akarsular akmaz oldu insana ulaştığı yerde... Günden güne kaybolan yitip giden doğaya insanoğlu seyirci kalır oldu...

Kısacası insan insanı ve dünyayı yok etti, etmeye de devam ediyor... Aldırmaz oldu çevresinde olup bitene, duyarsızlaştı, bilmek istemedi, nasıl yaşaması gerektiğini unuttu. Bencilce almak istedi var olanın elinden katilce... Bu muydu bildiğim insan bu kadar basit miydi? Şimdi ne düşünürsen düşün... Yitirdiklerini, kaybettiğin değerlerini geri al, getir zamanı getirebilirsen, var et yoktan var edebilirsen yeniden bir dünya...

Aynayı sana tuttum kendini tanıdın mı insan?

Ben kimim...


Yazılarımın giriş cümlelerini bir türlü beceremem ve yazamam. Kendiliğinden başlar yazılarım ve devamı ondan sonra gelir, tüm anlatılanlar gelişme cümlelerimde hayat bulur, en azından öyle olduğuna inanıyorum. 21 yaşındayım, Bursa Uludağ Üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü 3. sınıf öğrencisiyim. Mersin doğumluyum, Mersin- Bursa arası bir hayatım var. Bu hayatın içinden seslenmekteyim. Hayatımda ilk defa blog yazmıyorum; daha önce denemem olmuştu mesela ingilizce blog yazdım; belli zaman sonra yazmak zevk vermemeye başladı bende Türkçe bir blog yazmaya karar verdim, güzel şeyler yazacağıma inanarak başladım. Umarım devamı gelir. Yazılarıma gelince, yazılarıma bir sınır koymak istemiyorum, hayata dair "her şeyi" yazacağım bu blogta. "Sesler ve Renkler"dedim bloguma; hayatımızın seslerden ve renklerden oluştuğuna inanarak ve tabi renklerin açıktan koyuya çalan tonları, seslerin en tizinden şiddetlisine kadar her türlüsünü hissederek derinden hayatın içinde yaşıdığımıza inanarak... Bu blog da renklerin ve seslerin yansıması olacak. Satırlarımda anadilinde yazmanın lezzetini tadacağıma inanıyorum... Teşekkür kısmına geldi sıra; blog hayatıma başlamama vesile olan ve bu konuda da bana her zaman desteğini esirgemeyen canım arkadaşım Okan Yüksel'e sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum. Beni bugünlere kadar getiren, desteklerini her zaman hissettiğim aileme teşekkürler, bu blogum aileme armağan olsun. Tüm sevdiklerime, beni seven dostlarıma akrabalarıma selam olsun...